24 Ekim 2009 Cumartesi

Burak'ın Ardından...

Zaman: Tue Mar 17, 2009 10:57 pm
Konu: Burağa Mektubumdur


Can dostum, arkadaşım, sırdaşım,

Kaç yıl oldu tanışalı? 27 mi? Biz "Ayşe Dilşat Yaşar, Yiğit Burak
Terek" diye başlayan listeyi ilk işittiğimizde sene 1982'ydi. Şimdiki
üniversiteliler daha annelerinin karnında bile değildi.

Aynı sırada oturmaya başlayalı 26 yıl olmuş. Birlikte okulu asıp
sinemaya gideli de 25. (Öğrencilik hayatımda tektir)

Doğum günüm için evinden ışık ve ses sistemi getirip kurduğundan
beri....Saymak istemiyorum artık. Ayrıntılar kırılan aynadan saçılan
cam kırıkları gibi. Herbiri yüreğimin bir yerine saplanıyor. Yeni
çıkan (ve hiç anlaşılamayan) bilgisayarlarla ilgili sonu gelmez
muhabbetlerin, hidrolik bilgisayar (whatever it is) yapma hayallerin,
Fenerbahçe orduevi, Bağdat caddesinde bitmez tükenmez yürüyüşler,
sandal sefası, anne fırçası, 80'lerin modası, benim seni camiye, senin
beni meyhaneye götürmeye çalışman....Her taraftan üstüme hücum ediyor
anılar. Hafızamın tozlu köşelerine saklanmışlar, ama hiçbiri de
unutulmamışlar meğer.

Senin müzik benim fizik merakım. Senin hem resim hem müzikteki
kabiliyetine mukabil benim her iki alandaki extraordinary
yeteneksizliğim....Ne kadar zıt karakterlerdik aslında, ve ne kadar
iyi dosttuk. Ve de bu ne kadar az bulunan birşeymiş.... Yıllardır aynı yerde çalıştığım, bir günde koridorda yüz defa karşılaştığım
insanlarla, seninle olduğumun yüzde biri kadar samimi değilim.

Ama hayat işte. İnsanı önüne katıp kuru yaprak gibi savuruyor.
Evlilik, askerlik, iş, çocuk, para, ev, araba derken geçiyor yıllar.
En son ne zaman görüşmüştük? Olmuştur bir 15 yıl. Ama eminim
karşılaşsak, sanki daha 15 dakika önce ayrılmış gibi, kaldığımız
yerden devam ederdik muhabbete.

Hep aklımdaydı. Evime gelip bir kahvemi içecektin. Seni eşimle,
kızlarımla tanıştıracaktım. Müziklerini canlı olarak senden
dinleyecektim. Evlilik mi bekarlık mı tartışması yapacaktık. Eski
günlerdeki fanatik ve aşırı görüşlerimize şimdi beraberce gülecektik.
80's party verip, yine bütün arkadaşları toplayacaktık. Sen DJ'lik
yapacaktın.

Bir sonraki albümün bir öncekinin 10 katı satacaktı. Nihayet
hakkettiğin yere gelecektin. Belki düğününde şahidin olacaktım. Sana
çok bilmiş, tecrübeli bir edayla evlilik üzerine nasihatler
verecektim, sen de her zamanki içtenliğinle küfürü basacaktın.

Olmadı. Kısmet değilmiş. Düğününe değil cenazene bile gelemedim. Ben
haberi aldığımda sen çoktan toprağın altına girmiştin.

Seninle beraber benden de bir parça öldü. Seni nerede arayıp bulayım?
Moda'daki, artık varolmayan atari salonlarında mı? Yoksa kapanan
Atlantik sinemasındaki, buralardan sen gibi çekip gitmiş Barış Manço
konserinde mi?

İnsan hayatı boyunca, hayatını anlamlandırmaya çalışıyor. Tıpkı
filmlerdeki gibi, her ayrıntı bir yere otursun, çekilen acılar bir işe
yarasın ve de sonuçta tüm düğümler çözülüp herşey tatlıya
bağlansın
istiyor. Ama ne çareki ölüme anlam vermek, biz ölümlüler için
imkansız.

Mekanın cennet olsun kardeşim. Buralarda hoş bir sada bıraktın.


Eski Dostun: Emre Sermutlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder