24 Ekim 2009 Cumartesi

Ekim 2009 - Et'n More

Zaman: Wed Oct 21, 2009 8:38 pm
Konu: et'n more - bu akşam için adres tarifi ltf

Yeterince gözlem yapamadım maalesef, Anca birkaç şey …

Ali İzzet son gördüğümden beri gençleşmiş, Ali ile karar verdik Gürkan Tatar aramızda en genç görünen diyebiliriz (nazar değmesin … :) ) ,

Erdem’de ekstra bir enerji var bu aralar maillerden sezmiştim, dün gece de şahit oldum, nereden kaynaklanıyor bilemiyorum, neredeyse enerji konusunda Mehmet ile yarış edecek, pozitif enerji konusunda Mehmet’i geçmek zor ya …

Elifciğimizin dünya bankasında çalıştığını öğrenen Mehmet ve Müge şok olmasa bile bayağı bir şaşırdılar, neden kendileri açıklarlar artık,

19 Kasım da maç keyfi var, Mehmet henüz duyurmadı ben haber vereyim,

Aramızda üç cocuğu olan arandı, bulunamadı, Edibe’nin çocuk sayısı bilinmeyen olarak kaldı,

Mert Naycı gece boyunca 4 defa aranmış (!) ben görmedim, duydum sadece, biline (bu da tam dedikodu oldu… üzgünüm Naycı) Ama daha önemlisi Naycı’nın süper açıklaması için kendisini tebrik ediyorum, adı gibi mertçe eşini nasıl sevdiğini söyledi (Tebrikler Mert … :) )

Ali ve Esra’nın diyaloğu çok heyecanlı oldu, seven kadın gidip başkası ile evlenir mi? Esra evlenmez, asla diyordu, Ali evlenir, kadınlar çoğunlukla mantık ile hareket eder diyordu …

Yeni doğacak bebeğe isim bulmanın zorluklarından bahsettik, ben de henüz isim yok (Erdem, “Erdem olsun” diye önerdi, ben “yok en kötü Ali olur” dedim), SDD buldu biliyorsunuz, Kuzey Kartal … :)

Kızlar aramızda konuşurken bir ara Emre’nin Deniz’i kız mı erkek mi bilemedik, Emre aydınlattı bizi, erkek :)

SDD o müthiş komik karga olayını yine anlatır diye umut ettik ama anlatmadı maalesef L Umarım bir dahaki sefere anlatır,

Gürdal dan masamıza selam geldi ama kendisi gelemedi maalesef,

ET’nMore sonrası aşağı katta içtiğimiz çay kahve müessesenin ikramı oldu, bence hep oraya gidebiliriz, ben yemeği de beğendim doğrusu, çay kahvenin ikram olduğunu öğrenen Erdem’in garsona sorusu “peki tatlı yiyebilir miyim?” oldu, garson duymadı … :)

Mert Oşar, oğlu Mert’ten sonra, torununun adının da Mert olmasını bekliyormuş, inşallah diyorum ben,

Aslı’nın gece boyu nostaljik gri naylon torbasından (herhalde 25 senelik filan var en aşağı) çıkardığı Anadolu Liseleri giriş sınavı sonuçlarına ait gazete sayfaları, ilkokul ve lise fotoğrafları ve de ilkokul birdeki ilk defteri oldukça ilgi çekti, en çok da 15 tirajlı ZİKRİYET Gazetesinin bir orijinal el yazması kopyası … Bir de ilkokul 1 deki ilk defterin ikinci sayfasında “Ali at” şeklindeki cümle Aslı’nın olaya ne kadar hızlı girdiğinin kanıtıydı,

Hesabı öderken Erdem’in para sayısı çok dikkatimi çekti, o ne hakimiyet, o ne bilirkişi, dayanamadım fotoğraf çektim, yahoo groupstan bakabilirsiniz,

Kahve çay olayı sırasında Emre dayanamayıp lap top’unu açtı ve bir şeyleri kontrol etti (nedir bilmiyorum), bu durumu da görüntüledim, bakabilirsiniz,

Gecenin başında Aslıcım beni ve Şule’yi evden aldığında yemeğe gelirken ve de gecenin sonunda Dilşatcım beni eve bırakırken bebekler konusundaki engin deneyim ve bilgilerinden yararlandım, kendilerine teşekkür etmek istiyorum, Dilşat Çekmeköy’e rahat varmışsındır umarım :)

Gözlerimiz gelemeyenleri aradı, inşallah see you next time :) Emre, Neylan, Nilay ….

Nilay kıskanma ne olur, İstanbul’a gel senin de olur …
Behice

Haziran 2009 - Akın Balık

Zaman: Sun Jun 7, 2009 2:50 am
Konu: Gecenin Ozeti

behicecim ;)

Eski Arkadaşlarla Bir Gece

Aslı

Burak'ın Ardından...

Zaman: Tue Mar 17, 2009 10:57 pm
Konu: Burağa Mektubumdur


Can dostum, arkadaşım, sırdaşım,

Kaç yıl oldu tanışalı? 27 mi? Biz "Ayşe Dilşat Yaşar, Yiğit Burak
Terek" diye başlayan listeyi ilk işittiğimizde sene 1982'ydi. Şimdiki
üniversiteliler daha annelerinin karnında bile değildi.

Aynı sırada oturmaya başlayalı 26 yıl olmuş. Birlikte okulu asıp
sinemaya gideli de 25. (Öğrencilik hayatımda tektir)

Doğum günüm için evinden ışık ve ses sistemi getirip kurduğundan
beri....Saymak istemiyorum artık. Ayrıntılar kırılan aynadan saçılan
cam kırıkları gibi. Herbiri yüreğimin bir yerine saplanıyor. Yeni
çıkan (ve hiç anlaşılamayan) bilgisayarlarla ilgili sonu gelmez
muhabbetlerin, hidrolik bilgisayar (whatever it is) yapma hayallerin,
Fenerbahçe orduevi, Bağdat caddesinde bitmez tükenmez yürüyüşler,
sandal sefası, anne fırçası, 80'lerin modası, benim seni camiye, senin
beni meyhaneye götürmeye çalışman....Her taraftan üstüme hücum ediyor
anılar. Hafızamın tozlu köşelerine saklanmışlar, ama hiçbiri de
unutulmamışlar meğer.

Senin müzik benim fizik merakım. Senin hem resim hem müzikteki
kabiliyetine mukabil benim her iki alandaki extraordinary
yeteneksizliğim....Ne kadar zıt karakterlerdik aslında, ve ne kadar
iyi dosttuk. Ve de bu ne kadar az bulunan birşeymiş.... Yıllardır aynı yerde çalıştığım, bir günde koridorda yüz defa karşılaştığım
insanlarla, seninle olduğumun yüzde biri kadar samimi değilim.

Ama hayat işte. İnsanı önüne katıp kuru yaprak gibi savuruyor.
Evlilik, askerlik, iş, çocuk, para, ev, araba derken geçiyor yıllar.
En son ne zaman görüşmüştük? Olmuştur bir 15 yıl. Ama eminim
karşılaşsak, sanki daha 15 dakika önce ayrılmış gibi, kaldığımız
yerden devam ederdik muhabbete.

Hep aklımdaydı. Evime gelip bir kahvemi içecektin. Seni eşimle,
kızlarımla tanıştıracaktım. Müziklerini canlı olarak senden
dinleyecektim. Evlilik mi bekarlık mı tartışması yapacaktık. Eski
günlerdeki fanatik ve aşırı görüşlerimize şimdi beraberce gülecektik.
80's party verip, yine bütün arkadaşları toplayacaktık. Sen DJ'lik
yapacaktın.

Bir sonraki albümün bir öncekinin 10 katı satacaktı. Nihayet
hakkettiğin yere gelecektin. Belki düğününde şahidin olacaktım. Sana
çok bilmiş, tecrübeli bir edayla evlilik üzerine nasihatler
verecektim, sen de her zamanki içtenliğinle küfürü basacaktın.

Olmadı. Kısmet değilmiş. Düğününe değil cenazene bile gelemedim. Ben
haberi aldığımda sen çoktan toprağın altına girmiştin.

Seninle beraber benden de bir parça öldü. Seni nerede arayıp bulayım?
Moda'daki, artık varolmayan atari salonlarında mı? Yoksa kapanan
Atlantik sinemasındaki, buralardan sen gibi çekip gitmiş Barış Manço
konserinde mi?

İnsan hayatı boyunca, hayatını anlamlandırmaya çalışıyor. Tıpkı
filmlerdeki gibi, her ayrıntı bir yere otursun, çekilen acılar bir işe
yarasın ve de sonuçta tüm düğümler çözülüp herşey tatlıya
bağlansın
istiyor. Ama ne çareki ölüme anlam vermek, biz ölümlüler için
imkansız.

Mekanın cennet olsun kardeşim. Buralarda hoş bir sada bıraktın.


Eski Dostun: Emre Sermutlu

Şubat 2009 - Kalamış Posh ve Demir'in anneannesi :)

Zaman: Wed Feb 4, 2009 2:56 pm
Konu: Dun aksam ve Erkan


buradan,
bizleri yıllar evvel yaşattığı esprili olayla ilgili dün akşam tekrar tekrar güldüren ananemi rahmetle anıyor,
seda'nın yıllar evvel karaladığımız anı defterini saklayıp,tekrar yazı yazdırmak suretiyle inanılmaz bir nostalji sürprizi yaşatmasından dolayı sevgiyle öpüyorum...

bahsi geçen anıyı çocuklarımıza bir bilmece gibi anlatabiliriz..
-yavrum elinde salatadan çıkmış bir solucan var.
-ee?
-şimdi o solucanın orda ne aradığını bana sor...
-ne arıyor orda?
-bilmiyorum,gözlükleri takmamışım,merette saklanmış marulun arasına
-nasıl senin mideyi bulandırmadan yokederiz onu?
-nasıl?
-önce ovalıycan yaratığı,hadi bakalım bil nereye gitti, o şirin şey?
-nereye,nereye?
-heryere yavrum,heryere!!!!! :)))

şu muhabbetleri uzunlamasına düzenlenen değil,herkesin daha rahat birbiriyle iletişim kurabileceğimiz bir yuvarlak masa etrafında organize olabileceğimiz bir toplantıda yapalım,bakın daha ne geyikler çıkacak o zaman:))))


Demir DİKMEN

23 Ekim 2009 Cuma

Temmuz 2008 - Suadiye Cafe (Elif geldiiiii!)

Zaman: Mon Jul 14, 2008 9:06 am
Konu: perşembe özeti

Süper eğlenceli bi akşam yaşadık. Küçük grupla özet olmaz aslen ama hadi kırmiim Sedacığımı dilim döndüğünce …

- Mekan süperdi, manzara “full” adalar (Suadiye Cafe, eski bir köşkü cafe yapmışlar, bahçeye masalar koyup dekore etmişler, belli ki tutulan bi yer zira etraf dolu idi)

- Menü için ekstra bir şey diyemiycem, normal, ama garson komikti Şuleciğimin hoca olduğunu anlayınca kendini açığa vurdu

- İlk Şule gelmiş, sonra ben, sonra Aslı, Esra ve en son olarak gecenin yıldızı Elif - En süper olan tabii ki Elifciğimi 7 sene sonra görmek, konuşmak oldu :)

- Hiç değişmemiş gibi geldi bana ama hepimiz gibi o da birkaç kilodan şikayet eder olmuş (bence gerek yok)

- Aslı’nın Elif’in eşine telefondan seviyeli selamı karşısında önce şok olmadık diil (en azından ben öyle oldum :) )ama 2 saniyede durumu kavrayıp gayet “cool” devam ettik olaya

- Elif Ankara’da en uzak mesafeyi en fazla 40 dakikada gittiklerini söyleyince kıskanmadım diil, o da zaten son 1 haftada İstanbul içinde gide gele Ankara’nın bu konuda ne iyi olduğunu anlattı

- Yemek sonrası denize sıfır çay içtik Suadiye sahilde

- Tabii ki herkesin kulağı çınlamıştır, isimleriniz geçtikçe arada, ama söylemiycem ben ne konuştuğumuzu

- Bi tek Seda seninle ilgili konuyu söyliim, dendi ki, Seda nası böyle genç kalıyo, acaba vampir mi?

- En çok da çocukların kulağı çınladı herhalde, Ozi, İpek, Zeynep, Doruk ve Deniz …

Dilşatcım gelemedi, umarım Alp iyileşmiştir.

Sevgiler
Behice

Haziran 2008 - Leb-i Derya buluşması

Zaman: Fri Jun 6, 2008 8:04 am
Konu: Behice - Gecenin ozeti

İşte bu manzara eşliğinde yaşadığımız buluşmamızda en önemlisi herkesin ağzından da duyduğum; “… ne güzel her şey eskisi gibi sanki kimse hiç değişmemiş, herkesi tanıyorum, biliyorum, anlıyorum. Herkesi seviyorum …. :) “

Ana tema buydu. Bunun dışında birkaç detaya girecek olursak;

Gürdal'ın eşi ile tanışma şansımız oldu. Çok kibar ve zarif bir arkadaş. Alper'in eşi keza beyefendi. İkisi de şamatalarımıza olgunlukla dayandılar. Hatta ben masanın diğer tarafında olduğum için Alper’in eşinin bizzat MCY ve Erdem sayesinde düştüğü durumları gözleyemedim ama hayal etmek de istemiyorum.

Masanın bizim tarafında da saolsun Alp ile Gürdal’ın bazı dialogları da masada dansöz oynatmaya kadar vardı ama Allahtan Gürdal’ın eşi oradaydı da bi noktada durum hep kontrol altına girdi. Kontrol demişken gecenin ilerleyen saatlerinde bir ara Alp’in telefonu çaldı. Tam da Alp masaya yumruk vurup, ailenin reisi benim filan derken, Alp’in telefonu kapıp, kendini koltuklar üzerinden adeta uçarcasına veya kaçarcasına masadan uzaklaştırdığı bir an vardı ki görülmeye değerdi. Biz de acaba kim arıyor dedik? Döndüğünde sessiz bir yer bulmak için gittiğini açıkladı Alp, e tabi haklı ama … Aramalardan devam edelim, bir ara Aslı arandı ! Masum bir soru olarak eşi Aslı’ya seni bekleyelim mi, napalım falan diye sordu ama Aslı bu sorudan bunaldı. En son benim stres sebebim işte bu diyordu, Şule ve Dilşat ile teskin ettik kendisini …. Bu arada hiç aranmayanlarda vardı. Mesela beni kimse aramadı :)

MCY nin Eda’sı çok sevimli idi. Her zamanki gülücükleri ile içimizi ısıttı ama tabii bir süre sonra bizden sıkılmış olması doğal erken ayrıldı.

GM lakaplı arkadaşımız Erdem (inşallah GM de olacak tabi)elbette en son gelen kişi oldu, assolist misali, masada yer kalmamış olmasına rağmen kendisini gecenin ilerleyen zamanlarında her yerde gördüm, neredeyse tüm yerleri tek tek dolaşıp en iyi yeri tespit edercesine masada dolaştı. En çok da MCY ile samimi oldu, hatta ben de bizzat bu samimiyeti Şuleciğimin fotoğraf makinesi ile ölümsüzleştirdim :) Gördünüz fotoları … :)

Gürdal ve Demir meğer aynı yerde askerlik yapmışlar. Gürdal'ın askerden kaçış öykülerini dinledik. Gürdal hayaletlerle askerlik yaptığını anlattı. Deprem sonrası Gölcükteymiş. Demir’in de er Demir olarak telefon açışları ile ilgili hikayesi çok komikti. Orduevindeki resepsiyonda askerliği sırasında bu telefonu hep (kural gereği) Er Demir diye açıyormuş. Arayanlarda “ aa pardon yanlış oldu” diye kapatıyormuş, meðer orduevinin yanında ERDEMİR diye başka bir yer varmış …. Ha ha ha ..

Emre’nin peynir tabağını çok beğendim şahsen, çok ama olsun zaten kalabalıktık. Ben de yedim, saolsun Emre nazikçe ikram etti, şarapla çok iyi oldu :)

MCY nin gecenin sonunda Erdal için sarfettiği sözler ne kadar doğru ve ne kadar güzeldi, aklımda yer etti: Her zaman daha iyi ve güzele koşan arkadaşımız …

Bu arada Dilşat’ın oğlunun adı Alp, Alp’in ki ise Alkım. Böylece çocukların isimlerini unutmazsınız size bir ipucu vermiş olayım.

Uğur Sakarya’yı 23 sene sonra görmek çok güzeldi. Resmen hiç saçı beyazlamamış, hiç göbek oluşmamış. Şaşırdım. Bi gözlük gelmiş …

Geldiği için Mahir’e de teşekkür edelim tabii. Bu kez başardı ….

Bu kadar yazdığıma ben de şaşırdım ama demek ki gece süperdi … :)

Not: Alp ısrarla bana Behice Gül demeye başladı. Sen 25 sene Behice de, şimdi kalk Behice Gül. Anlamadım, belki de alkoldendi. Bu arada Alp seni affettim, sorun değil, bir temizlemeciye vereceğim bitecek, Dilşatcığım söyledi, şarap lekesi çıkıyormuş. Hiç üzme kendini.

Sevgiler
Behice

22 Ekim 2009 Perşembe

Ağustos 2007 - Zorba (Şule'nin Demir'e 'Meraba, ben Şule' dediği toplantı :P)

Zaman: Fri Aug 3, 2007 11:32 am
Konu: selam aleyküm selam, konnichiwa, merhabalar efendim :)

Selam aleyküm selam, konnichiwa, merhabalar efendim :)

Dün akşam Zorba Balık’a gelenlerle, gece yarısına kadar beraberdik !!! Bu sabah biraz uykusuzum yani. Olsun. Yılların acısını çıkarttık. Bir ara kahkahalar içinde boğuluyorum sandım.

Demir biraz değişmiş. Demir’i önce kuşkuyla karışık tereddüt içinde Mahir’in Barış’ı sandım ama 3 saniye sürdü sonra hemen gerçeği gördüm :) Tabii o ara gözüme güneş ışığı da çarpıyordu da ondan …

Erdal hiç değişmemiş. Emre Yavuz hiç değişmemiş. Murat Telek Çin’de Genel Müdür olmuş ama yıllar onu İtalyan aktörlerine benzetmiş. MCY aynı, Eda’yı ben ilk kez gördüm. Prenses maşallah :) Şulecim ve Mert’lerle zaten sıkça görüşüyoruz. Dolayısı ile onlarda aynı değişmemişler. Ha bu arada nakil haliyle gelicem deyip gelmeyen Erdem Tavas’ın da kulakları çınladı bayağı….

Gelmeyenler çok şey kaybetti. Galata Kulesinin yanından doğan kırmızı ayı, Haliç’in ışıklarını, nefis yemekleri ve en önemlisi Emre’nin en çok özlediğini belirttiği muhabbetimizi kaçırdılar. Sosyal içerikli küfür muhabbetimiz, Bastard/Ghost Busters açıklamalarımız oldu. Taksi yapan uçakta açılan cep telefonlarından ve susuz rakının zararlarından bahsettik, Arapça, Çince, Japonca, Kuwait, Starbuck’s ve kahve mevzularına değindik. Emrecim neydi o? Kahlülalı mıydı ne? Erkek babaları çok dertliydi, bir kız bizim iki oğlumuzu idare edecek diye korkuyorlar, nedense …. Murat Telek ve Erdal, kız babaları olarak erkek babaların sözlerini dehşetle takip edip, bizde size verecek kız yok dediler ……

Fotoğrafları bekliyorum arkadaşlar
Herkese Sevgiler
Behice Gül Torun Öztürk


Aralık 2006 - Cunda Balık Rest. buluşması

Zaman: Fri Dec 29, 2006 7:03 pm
Konu: Papalina

Dün akşam süperdi. Alp'in anlattıları tüm geceyi doldurdu ve hepimizi çok neşelendirdi. Yalçın Tezcan gecenin sürprizi oldu. Biraz kilo almış, biraz da saçlar ağarmış o kadar.... :)

Erdem Tavas bey, sağolsun hasta haliyle bizi yalnız bırakmadı ama yine o hasta haliyle biz gecenin kraliçeleriyle (Şule, Esra, Seda, bendeniz) uğraşmayı da ihmal etmedi.... Hatta mevcut olmayan kraliçelerle de uğraştı (Aslı'nın kulakları çınlamıştır herhal)

Geceden enstantaneler , Alp'in geçmişe sünger çekişi, Esra'nın bana sorduğu 'senin içinde kedi mi var?' sorusu, yediğimiz otlar, eritilmiş helvalar ve tabii Alp sayesinde öğrendiğimiz elma ve kahve kombinasyonu, Cunda anılarımız, kar yağınca yatılıların okuldaki demir köprüde gündüzlülere kurduğu tuzaklar (Yalçın), İngilizce öğrenmek isteyen Almanca hocamız, Alp ile Seda nın Almanca kaset alış verişi, Şule'nin İstanbul-İzmir mektup kutuları, deli edebiyatçı Nedim Çeker, deli Ufuk Tayşi, Seda'nın cadı olduğu (Burak Terek'in karikatüründe), benim gerçek adım Behice Gül, 6 senedir evli olan Seda'ya sorulan erkek arkadaşın nasıl sorusu (Erdam), ......... ve daha niceleri !!!!!

Behice

Nisan 2006 Nakkaştepe'de kahvaltı

Zaman: Sun Apr 30, 2006 10:57 am
Konu: Dün sabah kahvaltımız

Arkadaşlar,

Ben dün sabah çok eğlendim. Batu, Defne, MertJunior ve Mehmet’le tanışma fırsatımız oldu.

Çocuklarla çok hareketli ve hoş bir kahvaltı yaptık. Batu ve MertJunior çoğunlukla masanın altında birlikte takıldılar ama olsun .... :)

Biz ayrılırken garsonlarda sevindi galiba.

Güzel bir havada tekrarlayalım derim. Bu sefer dışarda otururuz.

Selam ve sevgiler
Behice

Mart 2006 toplanamamasının ardından :)

Zaman: Fri Mar 3, 2006 9:26 am
Konu: Dünkü toplanti

Arkadaşlar, dün öğleden sonra dışarda biraz işim vardı, 4 gibi büroya bi geldim ki elektrik kesik. UPS’imdeki enerjiyi dikkatli kullanarak işlerimi bitirdim, sonra bilgisayarımı kapatıp elektrik gerektirmeyen işlerimi (dosyalama, ortalık toplama, telefonlar) yaptım. Saat 17:30 olup da hala enerji olmadığını görünce de çıktım. Evet, korkulan cümle geliyor: 18:30’da Musa Ustam’ın en süper masasını kapatmıştım. “Abi, 7-8 kişi olcaz, sen bi büyük Burgaz aç”. Baktım ‘7 gibi ordayım’ diyen MCY dahil kimse yok, 19:55’de kalkıp evime gittim.

Sonra sabah geldim e-mailleri okuyorum, sırayla herkesin (MCY’nin ‘bahane sunmaya gerek yoktur’ uyarısı sayesinde) gelemiyorum mesajlarını okudum. Biraz geç oldu ama napalım. İyi vakit geçirdim, sıkılmadım. Bir dahaki sefere en az 1-2 cep telefonu numarasını not etmem lazım.

Yalnız Cemal’imin aşağıdaki yorumunu okuyunca kendi kendime çok güldüm.

Mert OŞAR

-----Original Message-----
From: KAL89-MatH@yahoogroups.com [mailto:KAL89-MatH@yahoogroups.com] On Behalf Of Murat Cemal Yalcintan
Sent: Thursday, March 02, 2006 10:17 PM
To: KAL89-MatH@yahoogroups.com
Subject: Re: [KAL89-MatH] Bugunku toplanti

merto musa ustada içiyor olabilir mi bi başına???


Şubat 2006 - MSU yemeğinin ardından

Zaman: Sat Feb 4, 2006 2:41 am
Konu: yemek

Yemek güzeldi, levrek şahaneydi:)
Sizleri ağırlamak büyük şerefti...
Hepinizi öyle çok özlemişim ki. Diyecek çok şey var. Desem Nazif dalga geçer:)
Kısaca ve göze alarak Nazif'i; Duygu doldum dün akşamdan bu yana:)
Biraz da sarhoş olmuşum. Akşamüstü biraya başlarken hala kafam dönüyodu:)

MertO'ya acı haber: Mesajları Eda ile birlikte okuduk:)

Aslı'nın Dayılığı elektronik ortamda kalmış; Naycı bi ters baktı, sözde Dayı hemen yer değiştirdi:)

Mahir Bey çok karizmatikti! Nazif Bey'e de geçse ya biraz:)

Erdem Bey ise Nazif Bey'in tiplediğinin aksine salona bizi kahkalara boğarak parlak ve kırmızı bir giriş yaptılar. Kalantor bekliyoduk ya şaşırdık tabe:)

Erdal Abat Bey bir duble içse bile rakının hüzün kısmını muhteşem taşıyor. Hemen surat yumuşadı; ama hüzünlü yumuşak:)

Nilay Hanım, Eda Hanım karşısında şok yaşamayarak konuşabilen tek sınıf arkadaşım olarak ne kadar medeni olduğunu göstermişþti. Kendisine teşekkürü bir borç bilirim:)

Dilşad Hanımın küçümen fotoğraflarına bakınca bugün, kızımızın şarap gibi olduğunu giderek güzelleþtiğini fark ettim. 50'sinde kim bilir nasıl olur:)

Nazif Bey sabah kalktığımda hala gülümsüyordu; double mert etkisi uzun olur:)

Gecenin yıldızı Şule Hanım; her ne ise o yaramazlık, üzülme sen... Saçlarını da kestirme, çok güzel olmuşlar böyle:)

Yavuzum Emrem gel sen bir daha düşün. Ayda bir toplanıcaz bak???

Sonrası iyilik sağlık:) Hepiniz çok güzeldiniz işte...

murat cemal

İlk Kayıt :(

Zaman: Sat Dec 31, 2005 6:47 am
Konu: yirmili yaşlarda sarışın tercihen slav ırkından dadı aranıyor.

Aa ne güzel ya kendimi sınıfta hissettim.ve fakat 'ne
bu böyle kardeşim herkezler evlenmiş mitoz mayoz
bölünmüş.hayır yani kedisiyle vakit geçiren bi tek
benmiyim?' sorusuda beynimin gizli dehlizlerinde
yankılanmıyor değil.Öyleyse ne yapıyorum?.Dadı
arıyorum.-Yirmili yaşlarda ,sarışın,tercihen slav
ırkından, etik kaygıları olmayan (eksik etik) dadı
aranıyor.Ücret dolgundur.Bebek mevzuu bilahare
halledilecektir-.

olaya bak ya... emre ser,dilşat,aslı şaka gibi
:)).Hepinizi çok özlemişim.Yiğit Burak Terek.