9 Ocak 2010 Cumartesi

Ocak 2010 - Kalamış North Shields

Zaman: 4 Ocak 2010

Katılımın oldukça yüksek ve katılanların da 0-38 yaş yelpazesi içinde yer alan kişilerden oluştuğu pek de şükela bir toplantımız oldu bu. 0 yaş konuğumuz Seda'nın sakinliği ve sevimliliğiyle gönüllerde taht kuran bebesi Evrim'di. Gece boyunca kucaktan kucağa gezdi, ilgiyle etrafı izledi, gecenin sonuna doğru sıcaktan yanakları küçük birer elma gibi kızardı. Dünyanın en şirin şeyiydi ve sonuç itibarıyle çocuğu olan olmayan herkesin hormonlarını şöyle bir yerinden zıplatmayı başardı. Bu arada Salih ve Seda'yı da büyük bir cesaret ve insanlık örneği göstererek bebelerini KAL'lı (ki bizlerin normal şeyler olmadığımız konusunda bir takım kanılar varmış yakın çevremizdeki insanlara ait) bir 17-20 kişilik grubun içine çekinmeden sokmaları sebebiyle ayrıca takdir ettik. Bunun dışında;

* Gecenin sürprizi Melis olacaktı. Ekim'deki yemeğimizden sonra Müge kendisiyle kontağa geçmeyi ve buluşma konusunda kendisini haberdar etmeyi başardı. Onun da bebe bir oğlu varmış, birkaç senedir evliymiş. Evlilik yıldönümlerine denk geldiği için bu sefer bize katılamadı, inşallah diğerlerine gelir yaşayan en eski arkadaşlarımdan.

* Yaşayan en eski arkadaş deyince; Bunlardan biri olan Emre Danışman İzmir'den bu buluşmamıza da katılmayı başardı. 'Way to go Emre!' diyoruz burdan kendisine.

* Her buluşmada olduğu gibi sınıfın yarısından çoğunun İlhami Ahmed Örnekal'dan olmasıyla bir dalga geçildi. Hazırlıkta hepimiz kendimizi tanıtır ve hangi ilkokuldan geldiğimizi anlatırken herkese Bağdat Caddesi gençliği olduğumuzu hissettirip dilimizi yuvarlaya yuvarlaya 'İlhami Ahmed Örnekal' diyormuşuz. Zavallı Mert Oşar anlamayıp, bunu çözmeye çalışırmış o zamanlar :D

* Mehmet tam bir ev sahibi edasındaydı ve hakkaten de söz verdiği gibi bize evimizde gibi rahat bir gece yaşattı, sağolsun.

* Nilay ve Altuğ Kanada saflarından 1,5 sene zarfında Türkiye'ye geri dönmeyi düşünüyorlarmış. Arkadaşlarımız geliyor diye sevindik tabii ama kendimiz yurtdışına kaçmayı düşündüğümüz için de üzüldük. Yalnızlığın ve sağlık sisteminin korkunçluğunun bu kararda etkisi olmuş. Mesela geçen Mayıs ayından beri Kulak-Burun-Boğaz'da sıra bekliyorlarmış, pek şaşırdık bu kadar fena olmasına.

* Alp'i bütün gece kıyımdan ayırmadım :) Pek özlediğim bir kişi neticede. Tek bir laf etti, bitirdi beni.
S.S.M,M :D
Ne demek olduğunu bilenler bilmeyenlere anlatsın.

* Dilşat, Şule ve ikinci ergenlik dönemine girmiş olan arkadaşımız Erdem gece bir ara aşırı sıcaktan ve nikotin bağımlılığından mütevellit dışardaki yarı-açık kısma kaçtılar. Uzun bir süre orada kaynatmaya devam ettiler.

* Gelmeyenler de anıldı. Nazif Bey, Naycı'nın gelmemesine sevindi bile mesela. Zira adam yanındayken gülmekten bitap düşüyor, geceden hiçbir şey anlamıyormuş. Behice de ortaokul birincisi olmuş Mehmet'in demesiyle. Hiçbirimiz bilmiyorduk bunu. Bir de H klasiği olarak Cemal'in her zamanki 'toplantılara katılamama bahaneleri'ne gülündü tabii :)

* Gecenin en duygusal anı Mert Oşar'ın Burak için yaptığı konuşma ve kalkan kadehlerimizdi. Bir yudum şarabımızı çok özlediğimiz Burak'ımızın şerefine içtik.

* Lisedeki dini akımlar konuşulurken Mehmet bir ara tarikatçıların kendisine de yanaştığını söyledi. Nazif 'Ne yapacakmış onlar seni? Neden gelmişler ki?' diye sorunca Müge 'Konyalı olduğu içindir' diye yapıştırdı :D
Hastasıyız kompile Müge Hanım'ın.

* Alp'in gece boyunca kullandığı 'zarif eşim' lafı (ki bu Elif'in kapı gibi olan 100+ kilo olan zarif eşi için kullandığı bişiidir) acayip derecede dilime yerleşti. Denize taş atmayı bilmeyip kaya yuvarlayan kızıma bile 'zarif evladım' diyorum 4 gündür.

* Bir ara yine Yurdanur anıldı. '84 gibi bir senede kızların nasıl kareografiden not aldığını, Burak ve benim kasadan takla atmaya teşebbüs ederken nasıl yana devrildiğimizi, Esra ile muhtelen tarihteki ilk ve tek 'köprüye inme' çalışan öğrenciler olduğumuzu hatırladık. Kendimiz için bir yandan üzüldük ama bir yandan da çok güldük :D

* Nazif ve Ali, yatılı hayatları boyunca dinledikleri ve gençliklerinin bunu dinleye dinleye heba olduğunu belirttikleri bir olayın külliyen yalan olduğunu öğrenip, şok geçirdiler. Konu ve tüm yatılı tayfasını dır dırıyla tarumar eden kişinin kim olduğunu merak edenler varsa bir sonraki görüşmemizde bana müracaat etsinler :D

Her seferki gibi süper bir aktivite oldu, emeği geçen herkese teşekkürler...

Aslı

24 Ekim 2009 Cumartesi

Ekim 2009 - Et'n More

Zaman: Wed Oct 21, 2009 8:38 pm
Konu: et'n more - bu akşam için adres tarifi ltf

Yeterince gözlem yapamadım maalesef, Anca birkaç şey …

Ali İzzet son gördüğümden beri gençleşmiş, Ali ile karar verdik Gürkan Tatar aramızda en genç görünen diyebiliriz (nazar değmesin … :) ) ,

Erdem’de ekstra bir enerji var bu aralar maillerden sezmiştim, dün gece de şahit oldum, nereden kaynaklanıyor bilemiyorum, neredeyse enerji konusunda Mehmet ile yarış edecek, pozitif enerji konusunda Mehmet’i geçmek zor ya …

Elifciğimizin dünya bankasında çalıştığını öğrenen Mehmet ve Müge şok olmasa bile bayağı bir şaşırdılar, neden kendileri açıklarlar artık,

19 Kasım da maç keyfi var, Mehmet henüz duyurmadı ben haber vereyim,

Aramızda üç cocuğu olan arandı, bulunamadı, Edibe’nin çocuk sayısı bilinmeyen olarak kaldı,

Mert Naycı gece boyunca 4 defa aranmış (!) ben görmedim, duydum sadece, biline (bu da tam dedikodu oldu… üzgünüm Naycı) Ama daha önemlisi Naycı’nın süper açıklaması için kendisini tebrik ediyorum, adı gibi mertçe eşini nasıl sevdiğini söyledi (Tebrikler Mert … :) )

Ali ve Esra’nın diyaloğu çok heyecanlı oldu, seven kadın gidip başkası ile evlenir mi? Esra evlenmez, asla diyordu, Ali evlenir, kadınlar çoğunlukla mantık ile hareket eder diyordu …

Yeni doğacak bebeğe isim bulmanın zorluklarından bahsettik, ben de henüz isim yok (Erdem, “Erdem olsun” diye önerdi, ben “yok en kötü Ali olur” dedim), SDD buldu biliyorsunuz, Kuzey Kartal … :)

Kızlar aramızda konuşurken bir ara Emre’nin Deniz’i kız mı erkek mi bilemedik, Emre aydınlattı bizi, erkek :)

SDD o müthiş komik karga olayını yine anlatır diye umut ettik ama anlatmadı maalesef L Umarım bir dahaki sefere anlatır,

Gürdal dan masamıza selam geldi ama kendisi gelemedi maalesef,

ET’nMore sonrası aşağı katta içtiğimiz çay kahve müessesenin ikramı oldu, bence hep oraya gidebiliriz, ben yemeği de beğendim doğrusu, çay kahvenin ikram olduğunu öğrenen Erdem’in garsona sorusu “peki tatlı yiyebilir miyim?” oldu, garson duymadı … :)

Mert Oşar, oğlu Mert’ten sonra, torununun adının da Mert olmasını bekliyormuş, inşallah diyorum ben,

Aslı’nın gece boyu nostaljik gri naylon torbasından (herhalde 25 senelik filan var en aşağı) çıkardığı Anadolu Liseleri giriş sınavı sonuçlarına ait gazete sayfaları, ilkokul ve lise fotoğrafları ve de ilkokul birdeki ilk defteri oldukça ilgi çekti, en çok da 15 tirajlı ZİKRİYET Gazetesinin bir orijinal el yazması kopyası … Bir de ilkokul 1 deki ilk defterin ikinci sayfasında “Ali at” şeklindeki cümle Aslı’nın olaya ne kadar hızlı girdiğinin kanıtıydı,

Hesabı öderken Erdem’in para sayısı çok dikkatimi çekti, o ne hakimiyet, o ne bilirkişi, dayanamadım fotoğraf çektim, yahoo groupstan bakabilirsiniz,

Kahve çay olayı sırasında Emre dayanamayıp lap top’unu açtı ve bir şeyleri kontrol etti (nedir bilmiyorum), bu durumu da görüntüledim, bakabilirsiniz,

Gecenin başında Aslıcım beni ve Şule’yi evden aldığında yemeğe gelirken ve de gecenin sonunda Dilşatcım beni eve bırakırken bebekler konusundaki engin deneyim ve bilgilerinden yararlandım, kendilerine teşekkür etmek istiyorum, Dilşat Çekmeköy’e rahat varmışsındır umarım :)

Gözlerimiz gelemeyenleri aradı, inşallah see you next time :) Emre, Neylan, Nilay ….

Nilay kıskanma ne olur, İstanbul’a gel senin de olur …
Behice

Haziran 2009 - Akın Balık

Zaman: Sun Jun 7, 2009 2:50 am
Konu: Gecenin Ozeti

behicecim ;)

Eski Arkadaşlarla Bir Gece

Aslı

Burak'ın Ardından...

Zaman: Tue Mar 17, 2009 10:57 pm
Konu: Burağa Mektubumdur


Can dostum, arkadaşım, sırdaşım,

Kaç yıl oldu tanışalı? 27 mi? Biz "Ayşe Dilşat Yaşar, Yiğit Burak
Terek" diye başlayan listeyi ilk işittiğimizde sene 1982'ydi. Şimdiki
üniversiteliler daha annelerinin karnında bile değildi.

Aynı sırada oturmaya başlayalı 26 yıl olmuş. Birlikte okulu asıp
sinemaya gideli de 25. (Öğrencilik hayatımda tektir)

Doğum günüm için evinden ışık ve ses sistemi getirip kurduğundan
beri....Saymak istemiyorum artık. Ayrıntılar kırılan aynadan saçılan
cam kırıkları gibi. Herbiri yüreğimin bir yerine saplanıyor. Yeni
çıkan (ve hiç anlaşılamayan) bilgisayarlarla ilgili sonu gelmez
muhabbetlerin, hidrolik bilgisayar (whatever it is) yapma hayallerin,
Fenerbahçe orduevi, Bağdat caddesinde bitmez tükenmez yürüyüşler,
sandal sefası, anne fırçası, 80'lerin modası, benim seni camiye, senin
beni meyhaneye götürmeye çalışman....Her taraftan üstüme hücum ediyor
anılar. Hafızamın tozlu köşelerine saklanmışlar, ama hiçbiri de
unutulmamışlar meğer.

Senin müzik benim fizik merakım. Senin hem resim hem müzikteki
kabiliyetine mukabil benim her iki alandaki extraordinary
yeteneksizliğim....Ne kadar zıt karakterlerdik aslında, ve ne kadar
iyi dosttuk. Ve de bu ne kadar az bulunan birşeymiş.... Yıllardır aynı yerde çalıştığım, bir günde koridorda yüz defa karşılaştığım
insanlarla, seninle olduğumun yüzde biri kadar samimi değilim.

Ama hayat işte. İnsanı önüne katıp kuru yaprak gibi savuruyor.
Evlilik, askerlik, iş, çocuk, para, ev, araba derken geçiyor yıllar.
En son ne zaman görüşmüştük? Olmuştur bir 15 yıl. Ama eminim
karşılaşsak, sanki daha 15 dakika önce ayrılmış gibi, kaldığımız
yerden devam ederdik muhabbete.

Hep aklımdaydı. Evime gelip bir kahvemi içecektin. Seni eşimle,
kızlarımla tanıştıracaktım. Müziklerini canlı olarak senden
dinleyecektim. Evlilik mi bekarlık mı tartışması yapacaktık. Eski
günlerdeki fanatik ve aşırı görüşlerimize şimdi beraberce gülecektik.
80's party verip, yine bütün arkadaşları toplayacaktık. Sen DJ'lik
yapacaktın.

Bir sonraki albümün bir öncekinin 10 katı satacaktı. Nihayet
hakkettiğin yere gelecektin. Belki düğününde şahidin olacaktım. Sana
çok bilmiş, tecrübeli bir edayla evlilik üzerine nasihatler
verecektim, sen de her zamanki içtenliğinle küfürü basacaktın.

Olmadı. Kısmet değilmiş. Düğününe değil cenazene bile gelemedim. Ben
haberi aldığımda sen çoktan toprağın altına girmiştin.

Seninle beraber benden de bir parça öldü. Seni nerede arayıp bulayım?
Moda'daki, artık varolmayan atari salonlarında mı? Yoksa kapanan
Atlantik sinemasındaki, buralardan sen gibi çekip gitmiş Barış Manço
konserinde mi?

İnsan hayatı boyunca, hayatını anlamlandırmaya çalışıyor. Tıpkı
filmlerdeki gibi, her ayrıntı bir yere otursun, çekilen acılar bir işe
yarasın ve de sonuçta tüm düğümler çözülüp herşey tatlıya
bağlansın
istiyor. Ama ne çareki ölüme anlam vermek, biz ölümlüler için
imkansız.

Mekanın cennet olsun kardeşim. Buralarda hoş bir sada bıraktın.


Eski Dostun: Emre Sermutlu

Şubat 2009 - Kalamış Posh ve Demir'in anneannesi :)

Zaman: Wed Feb 4, 2009 2:56 pm
Konu: Dun aksam ve Erkan


buradan,
bizleri yıllar evvel yaşattığı esprili olayla ilgili dün akşam tekrar tekrar güldüren ananemi rahmetle anıyor,
seda'nın yıllar evvel karaladığımız anı defterini saklayıp,tekrar yazı yazdırmak suretiyle inanılmaz bir nostalji sürprizi yaşatmasından dolayı sevgiyle öpüyorum...

bahsi geçen anıyı çocuklarımıza bir bilmece gibi anlatabiliriz..
-yavrum elinde salatadan çıkmış bir solucan var.
-ee?
-şimdi o solucanın orda ne aradığını bana sor...
-ne arıyor orda?
-bilmiyorum,gözlükleri takmamışım,merette saklanmış marulun arasına
-nasıl senin mideyi bulandırmadan yokederiz onu?
-nasıl?
-önce ovalıycan yaratığı,hadi bakalım bil nereye gitti, o şirin şey?
-nereye,nereye?
-heryere yavrum,heryere!!!!! :)))

şu muhabbetleri uzunlamasına düzenlenen değil,herkesin daha rahat birbiriyle iletişim kurabileceğimiz bir yuvarlak masa etrafında organize olabileceğimiz bir toplantıda yapalım,bakın daha ne geyikler çıkacak o zaman:))))


Demir DİKMEN

23 Ekim 2009 Cuma

Temmuz 2008 - Suadiye Cafe (Elif geldiiiii!)

Zaman: Mon Jul 14, 2008 9:06 am
Konu: perşembe özeti

Süper eğlenceli bi akşam yaşadık. Küçük grupla özet olmaz aslen ama hadi kırmiim Sedacığımı dilim döndüğünce …

- Mekan süperdi, manzara “full” adalar (Suadiye Cafe, eski bir köşkü cafe yapmışlar, bahçeye masalar koyup dekore etmişler, belli ki tutulan bi yer zira etraf dolu idi)

- Menü için ekstra bir şey diyemiycem, normal, ama garson komikti Şuleciğimin hoca olduğunu anlayınca kendini açığa vurdu

- İlk Şule gelmiş, sonra ben, sonra Aslı, Esra ve en son olarak gecenin yıldızı Elif - En süper olan tabii ki Elifciğimi 7 sene sonra görmek, konuşmak oldu :)

- Hiç değişmemiş gibi geldi bana ama hepimiz gibi o da birkaç kilodan şikayet eder olmuş (bence gerek yok)

- Aslı’nın Elif’in eşine telefondan seviyeli selamı karşısında önce şok olmadık diil (en azından ben öyle oldum :) )ama 2 saniyede durumu kavrayıp gayet “cool” devam ettik olaya

- Elif Ankara’da en uzak mesafeyi en fazla 40 dakikada gittiklerini söyleyince kıskanmadım diil, o da zaten son 1 haftada İstanbul içinde gide gele Ankara’nın bu konuda ne iyi olduğunu anlattı

- Yemek sonrası denize sıfır çay içtik Suadiye sahilde

- Tabii ki herkesin kulağı çınlamıştır, isimleriniz geçtikçe arada, ama söylemiycem ben ne konuştuğumuzu

- Bi tek Seda seninle ilgili konuyu söyliim, dendi ki, Seda nası böyle genç kalıyo, acaba vampir mi?

- En çok da çocukların kulağı çınladı herhalde, Ozi, İpek, Zeynep, Doruk ve Deniz …

Dilşatcım gelemedi, umarım Alp iyileşmiştir.

Sevgiler
Behice

Haziran 2008 - Leb-i Derya buluşması

Zaman: Fri Jun 6, 2008 8:04 am
Konu: Behice - Gecenin ozeti

İşte bu manzara eşliğinde yaşadığımız buluşmamızda en önemlisi herkesin ağzından da duyduğum; “… ne güzel her şey eskisi gibi sanki kimse hiç değişmemiş, herkesi tanıyorum, biliyorum, anlıyorum. Herkesi seviyorum …. :) “

Ana tema buydu. Bunun dışında birkaç detaya girecek olursak;

Gürdal'ın eşi ile tanışma şansımız oldu. Çok kibar ve zarif bir arkadaş. Alper'in eşi keza beyefendi. İkisi de şamatalarımıza olgunlukla dayandılar. Hatta ben masanın diğer tarafında olduğum için Alper’in eşinin bizzat MCY ve Erdem sayesinde düştüğü durumları gözleyemedim ama hayal etmek de istemiyorum.

Masanın bizim tarafında da saolsun Alp ile Gürdal’ın bazı dialogları da masada dansöz oynatmaya kadar vardı ama Allahtan Gürdal’ın eşi oradaydı da bi noktada durum hep kontrol altına girdi. Kontrol demişken gecenin ilerleyen saatlerinde bir ara Alp’in telefonu çaldı. Tam da Alp masaya yumruk vurup, ailenin reisi benim filan derken, Alp’in telefonu kapıp, kendini koltuklar üzerinden adeta uçarcasına veya kaçarcasına masadan uzaklaştırdığı bir an vardı ki görülmeye değerdi. Biz de acaba kim arıyor dedik? Döndüğünde sessiz bir yer bulmak için gittiğini açıkladı Alp, e tabi haklı ama … Aramalardan devam edelim, bir ara Aslı arandı ! Masum bir soru olarak eşi Aslı’ya seni bekleyelim mi, napalım falan diye sordu ama Aslı bu sorudan bunaldı. En son benim stres sebebim işte bu diyordu, Şule ve Dilşat ile teskin ettik kendisini …. Bu arada hiç aranmayanlarda vardı. Mesela beni kimse aramadı :)

MCY nin Eda’sı çok sevimli idi. Her zamanki gülücükleri ile içimizi ısıttı ama tabii bir süre sonra bizden sıkılmış olması doğal erken ayrıldı.

GM lakaplı arkadaşımız Erdem (inşallah GM de olacak tabi)elbette en son gelen kişi oldu, assolist misali, masada yer kalmamış olmasına rağmen kendisini gecenin ilerleyen zamanlarında her yerde gördüm, neredeyse tüm yerleri tek tek dolaşıp en iyi yeri tespit edercesine masada dolaştı. En çok da MCY ile samimi oldu, hatta ben de bizzat bu samimiyeti Şuleciğimin fotoğraf makinesi ile ölümsüzleştirdim :) Gördünüz fotoları … :)

Gürdal ve Demir meğer aynı yerde askerlik yapmışlar. Gürdal'ın askerden kaçış öykülerini dinledik. Gürdal hayaletlerle askerlik yaptığını anlattı. Deprem sonrası Gölcükteymiş. Demir’in de er Demir olarak telefon açışları ile ilgili hikayesi çok komikti. Orduevindeki resepsiyonda askerliği sırasında bu telefonu hep (kural gereği) Er Demir diye açıyormuş. Arayanlarda “ aa pardon yanlış oldu” diye kapatıyormuş, meðer orduevinin yanında ERDEMİR diye başka bir yer varmış …. Ha ha ha ..

Emre’nin peynir tabağını çok beğendim şahsen, çok ama olsun zaten kalabalıktık. Ben de yedim, saolsun Emre nazikçe ikram etti, şarapla çok iyi oldu :)

MCY nin gecenin sonunda Erdal için sarfettiği sözler ne kadar doğru ve ne kadar güzeldi, aklımda yer etti: Her zaman daha iyi ve güzele koşan arkadaşımız …

Bu arada Dilşat’ın oğlunun adı Alp, Alp’in ki ise Alkım. Böylece çocukların isimlerini unutmazsınız size bir ipucu vermiş olayım.

Uğur Sakarya’yı 23 sene sonra görmek çok güzeldi. Resmen hiç saçı beyazlamamış, hiç göbek oluşmamış. Şaşırdım. Bi gözlük gelmiş …

Geldiği için Mahir’e de teşekkür edelim tabii. Bu kez başardı ….

Bu kadar yazdığıma ben de şaşırdım ama demek ki gece süperdi … :)

Not: Alp ısrarla bana Behice Gül demeye başladı. Sen 25 sene Behice de, şimdi kalk Behice Gül. Anlamadım, belki de alkoldendi. Bu arada Alp seni affettim, sorun değil, bir temizlemeciye vereceğim bitecek, Dilşatcığım söyledi, şarap lekesi çıkıyormuş. Hiç üzme kendini.

Sevgiler
Behice